Kişi, kendisini tam anlamıyla tanımadan başkalarını anlayabilir mi? Psikolojide “Johari Penceresi” olarak bilinen bir model, her bireyin dört farklı alanı olduğundan söz eder: açık, gizli, kör ve bilinmeyen alanlar. (Ben derinlemesine bu konuya girmeyeceğim ama merak edenler için oldukça geniş bir konu olduğunu hatırlatırım.) Ben daha çok “kör alanlarımızı” nasıl fark edebileceğimiz üzerine odaklandım.
Peki, nedir bu kör alan?
Trafikte şoförlerin aynalardan dahi göremediği, ancak diğer sürücülerin fark edebildiği “kör nokta” vardır ya, işte tam da buna benzetebiliriz. Bizim de kendi kişiliğimizle ilgili farkında olmadığımız, bilmediğimiz ama çevremizdeki insanların gözlemlediği ve bizzat bizimle deneyimlediği davranışlarımızdır bu kör alanlar.
Bazen, bir davranışımızın ardından çevremizden beklemediğimiz tepkiler alırız. Neden böyle tepki verdiklerini anlamlandıramayız, hatta anlamak istemeyiz. Çoğu zaman kimse de dönüp açıkça demez: “Bu davranışın beni kırdı” ya da “Bunu doğru bulmuyorum.” Bunun yerine ya içine atarlar ve sessizce uzaklaşırlar, ya da en kötü ihtimalle bir tartışmanın tam ortasında, yükselen seslerin arasında eleştirilerini dile getirirler. O anki karmaşa içinde işaretleri anlamak ise neredeyse imkansızdır.
Aslında bu durumun temelinde hepimizin, özellikle toplum olarak, eleştiriyi kötü algılamaya eğilimli olmamız yatıyor. Yapıcı geribildirimi bile çoğu zaman bir saldırı gibi algılamıyor muyuz? Düşünün, bir üst düzey yöneticinin hatasını dile getirmek bile neredeyse bir cesaret işi! Ya da çocukların ebeveynlerine hatalarını söylemesi? Ne büyük saygısızlık(!) Bu yüzden, çoğumuzun kör alanları birikiyor, genişliyor ve büyüyor.
Peki, bu kör alanları nasıl azaltabiliriz?
Bence bu, dostane bir şekilde ayna tutmayı öğrenmekle ve bize tutulan aynalara bakmaktan çekinmemekle mümkün. İçtenlikle yapılan geribildirimler ve etkin eleştiriler, bu konuda en büyük yardımcılarımız olabilir. Daniel Goleman, eleştirilerden faydalanmak için birkaç önemli öneride bulunuyor. Şöyle diyor: “Kendinizi savunmaya geçmeyin. Eleştiriden öğrenebileceğiniz şeyler olabileceğini kabul edin ve bir şey söylemeden önce dikkatlice dinleyin.” En sonunda ise duygularımızı dinlemeyi ve onları anlamlandırmayı öneriyor.
Kişinin kendisini daha iyi tanıması için bir yol bulması şart. Benim yolum, karşımdaki kişinin davranışlarını ve bakışlarını kendime ışık olarak almak. Bazen bu ışığı yakalayabiliyorum, bazen de kaçırıyorum. Ama karşımda duran kişinin açık ve net olmasını, benimle doğrudan konuşmasını bekliyorum. Ya bir gün bu işaretleri göremezsem diye, bu iletişim yoluna güvenmek istiyorum.
Geribildirim verirken ise hâlâ kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bazen hislerimden anlıyorum ki karşımdakini yanlış bir yöntemle kırmış olabiliyorum. Yüzünde bir asıklık, dilinde bir teşekkür… Ama yine de kırgınlık orada. Bu nedenle, doğru yolları bulmak için hâlâ alternatifler arıyorum.
Ne diyelim, kör alanlarımıza ayna tutanlarımız bol olsun. 🙂
Bir yanıt yazın