İyiyi Büyütmenin Gücü

Çoğu zaman gözümüz eksik olana takılır. Nerede hata yapıldı? Neyi daha iyi yapabilirdik? Hep oraya odaklanırız. Özellikle iş hayatında; performans değerlendirmelerinde, projelerin ardından yapılan geribildirimlerde bu refleks daha da belirginleşir. Gelişime açık alanlar, eksikler, aksayan yönler… Tüm dikkatimizi buraya yöneltiriz. Ve evet, bu yaklaşım kıymetlidir. Ancak zamanla fark ettim ki, bu çabanın yanına başka bir bakış açısını koymadıkça, tek başına sürdürülebilir değil.

Neyin iyi olduğunu da görebilmek, en az eksikleri fark etmek kadar dönüştürücü bir güce sahip. Belki de daha az yıpratıcı, daha çok besleyici. Ve hayır, bu eksikleri görmezden gelmek değil. Tam tersine, onları daha berrak bir zihinle görebilmek için güçlü bir psikolojik alan açmak demek.

Pozitif psikolojinin kurucularından Martin Seligman, insan zihninin yalnızca sorun çözmeye değil, aynı zamanda güçlü yanları ve olumlu deneyimleri çoğaltmaya da odaklanması gerektiğini savunur. Bu bakış açısı, “tamir etmek”ten çok “geliştirmek” üzerine kuruludur. Çünkü bir insanın ya da kurumun en iyiyi yakalamasında yalnızca eksikleri gidermek yetmez; mevcut güçlü yönleri fark edip onları büyütmek gerekir.

Bu yaklaşımın etkisini daha geniş ölçekte bir örnek üzerinden de görebiliriz. Bildiğim kadarıyla, 1970’lerde New York’un Harlem mahallesinde kurulan “Harlem Children’s Zone” adlı sosyal girişim, bunun başarılı bir örneği. Yıllar boyunca düşük akademik başarı oranları, yüksek suç oranı ve sosyal dezavantajlarla anılan bu bölge, bir eğitim ve topluluk dönüşüm projesiyle yeniden şekillendi. Projeyi yürüten ekip, yalnızca sorunlara odaklanmak yerine, çocukların ve ailelerin zaten sahip oldukları güçlü yanları belirlemeyi ve onları desteklemeyi seçti. Her olumlu davranış takdir edildi, her küçük ilerleme görünür kılındı. “İyi olan” sistematik olarak beslendi, çoğaltıldı. Sonuçta yalnızca bireyler değil, tüm mahalle dönüştü. Suç oranları azaldı, eğitim başarıları arttı, toplulukta güven duygusu yeniden inşa edildi. En azından, uzaktan okuduğum kaynaklara göre raporlar bunu gösteriyor.

İyi olan görünür hâle geldiğinde, akış değişiyor. Tıpkı bir nehir gibi… Güzel olanın izi sürüldükçe, çevresindeki küçük olumsuzluklar sessizce silinip gidiyor. Kırıcı sözler, savunmaya geçen cümleler, eksik hissettiren bakışlar… Hepsi zamanla kendine daha az yer buluyor. Çünkü insan zihni neye odaklanırsa, onu büyütüyor. Ve bu sadece bireysel değil, kolektif bir gerçeklik yaratıyor.

İyi bir fikir duyduğunuzda o fikri yüksek sesle takdir etmek. Bir esnafa rastladığınızda yalnızca memnun kalıp geçmek yerine bunu dile getirmek. Ekipte bir davranış tam da istediğiniz kültürü yansıtıyorsa, onu görünür kılmak. Aile içinde sadece sorunları konuşmak yerine, o gün neyin güzel geçtiğini paylaşmak… Bunların her biri küçük bir seçim. Ama etkisi büyük.

Çünkü bazen tek bir güçlü davranışı fark etmek ve çoğaltmak, eksikleri düzeltmek için harcanan uzun saatlerden çok daha fazla etki yaratabiliyor. Ve bu farkındalık yalnızca bireylerde değil, ekiplerde, ailelerde, hatta tüm organizasyon kültürlerinde dönüşüm yaratıyor.

Zira insan zihni neye odaklanırsa, onu büyütür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir