Bilgi çağında yaşıyoruz. Her şeyin çok hızlı aktığı, değişimin neredeyse durmaksızın devam ettiği bir çağ bu. Teknoloji baş döndürücü bir hızla gelişiyor; bilgiye erişim hiç olmadığı kadar kolay, kararlar anında alınıyor, aksiyonlar hızla hayata geçiyor. Yenilikler ardı ardına geliyor; “bir adım önde olmak” artık sadece bir hedef değil, doğal bir refleks hâline geliyor.
Bu tempoda çeviklik ve hız, çoğu zaman başarıyı mümkün kılan anahtarlar olarak öne çıkıyor. Ama bazen hızın yanında başka bir beceri daha sessizce değer kazanıyor, bilgiyi davranışa dönüştürebilmek. Asıl ustalık belki de tam burada başlıyor.
Çünkü deneyim gösteriyor ki, yalnızca hızlı olmak, kalıcı ve derin bir dönüşüm için yeterli değil. Önemli olan, edinilen bilginin gerçekten içselleştirilip davranışa ve kültüre dönüşebilmesi.
Geçtiğimiz haftalarda çocuklar için planlanmış Aikido dersini izlerken dikkatimi çekti. Başlangıç seviyesindeki çocuklarla daha deneyimliler aynı salondaydı. Yani kuşak renkleri birbirinden farklıydı. Yeni başlayan çocukların henüz Aikido kıyafetleri yoktu ve öğrendim ki ilk birkaç derste giymiyorlarmış. Sıranın arasına gir(e)miyorlar, en sonunda duruyorlardı. Diğer çocuklar hareketleri yaparken, onlar sakince izliyor sırası gelince usulca katılıyorlardı. Herkes kendi ritminde, kendi çabasında ilerliyordu. Sanki salonun içine görünmeyen bir sabır ağı örülmüştü. Bu çağda, hele ki çocuklar söz konusuysa, böyle bir sabrı görmek çok kıymetli. Bir çocuğa sabretmeyi, hak etmeyi ve olgunlaşmayı bu kadar doğal ve zarif öğretmek gerçekten büyük bir kazanım. Dersin ardından eğitmenle sohbet ederken “Kuşaklar arası geçiş nasıl oluyor? Başarı kriteri nedir?” diye sordum. Gülümsedi ve “Bu bir hak ediş. Belki daha erken alabilirler ama biz çocuğun önce hak etmeyi öğrenmesine odaklanıyoruz.” dedi.
Aikido’yu biraz daha araştırınca, kurucusu Morihei Ueshiba’nın yaklaşımına denk geldim. Öğrencilerine ilk iki yıl boyunca yalnızca tek bir hareket yaptırırmış. Her ders, yeniden. Çünkü gerçek ustalığın geniş dallarda değil, derin köklerde başladığına inanırmış.
Ve aslında mesele tam da bu: Bu, ağırdan alma değil; bilgiyi yoğurma süreci. Her tekrar, bilginin yalnızca zihinde değil, bedende, davranışta, duruşta yer edinmesini sağlıyor.
Ben de teknoloji dünyasında çevik kararlar alarak, hızla aksiyon üretmeye alışığım. Ancak bu hızın derinleşmeyi dışlamaması gerektiğini deneyimledikçe daha iyi kavrıyorum. Gerçek ustalık; hızla gelen bilginin sindirilip, davranışa dönüşmesinde yatıyor.
Ve inanıyorum ki, bu dengeyi kurabilenler sadece sürdürülebilir başarı değil, aynı zamanda kalıcı bir dönüşüm de elde edebilir.
Gelecek, hızla öğrenip sabırla olgunlaşanların şekillendireceği bir yer gibi görünüyor. Ne dersiniz?

Bir yanıt yazın