Son dönemde, hedeflerine ulaşmak için büyük bir heyecan ve cesaretle harekete geçen insanları gözlemliyorum. Özellikle kariyerinin başındaki gençlerin bu tür hikayelerden ilham alarak kendi yollarını çizmeye çalışmaları, bir adayın talip olduğu pozisyonu elde etmek için ya da bir satış yetkilisinin ürünü veya hizmeti satmak için yaratıcı yollar denemesi ya da bazen sınırları zorlayan yöntemlere gitmesi beni hem etkiliyor hem de düşündürüyor.
Tutku, insanın içindeki en güçlü motivasyon kaynaklarından biri diyebiliriz. Hedefimize ulaşma yolunda enerji veren, adım atmamızı sağlayan, vazgeçmememiz için cesaret aşılayan bu duygu, pek çok başarı hikayesinin temelinde yer alıyor. Ancak her güçlü duygu gibi, tutkunun da dikkatle yönlendirilmesi gereken bir tarafı varı olduğunu düşünüyorum. Kontrol edilmediğinde, iyi niyetle yapılan bir eylem dahi karşı tarafta beklenmeyen bir izlenim yaratabiliyor.
İletişim de, tutkunun en çok görünür olduğu alanlardan biri. Özellikle profesyonel dünyada, doğru bir iletişim stratejisi ile tutkuyu bir fırsata dönüştürmek mümkünken, yanlış bir adımla bu güçlü enerjiyi etkisiz hale getirmek de bir o kadar kolay. İşte bu yüzden, tutku ve iletişim arasındaki ince çizgi, başarı ile hayal kırıklığı arasındaki farkı belirleyen bir sınır haline geliyor.
Bu durumu bir örnekle ele alalım. Bir tedarikçinin çözümünü tanıtmak için bir firmadaki ilgili ya da ilgisiz çokça kontağa aynı anda standart bir e-posta gönderdiğini düşünelim. İlk bakışta bu girişim, bir cesaret ve çaba göstergesi olarak görülebilir. Ancak mesajı alan herkes bu iletiyi organizasyondaki hedef kişiye yönlendirdiğinde, aynı mesajı defalarca alan kişi için gönderilen mesaj artık bir çözüm önerisinden çok, bir sıkıntı kaynağı gibi görünmeye başlayacaktır.
Benzer şekilde, bir iş görüşmesi sonrası olumsuz yanıt alan bir adayın, doğrudan şirketin CEO’suna ulaşarak hayal kırıklığını dile getirmesi durumunu ele alalım. Bu cesur girişim, eğer yeterince stratejik bir zemine oturtulmamışsa, adayın tutkusu kadar profesyonel duruşunu da sorgulatabilir. Çünkü iletişimde, yalnızca cesur olmak yetmez; mesajın nereye ve nasıl ulaştığı da en az onun içeriği kadar önemlidir.
Başarı hikayeleri genellikle bu ince çizginin farkında olanlarda ve tutkunun doğru bir şekilde yönlendirildiği noktalarda ortaya çıkıyor. Örneğin, yukarıdaki aday, CEO’ya ulaşmak yerine ilgili departman yöneticisinden veya insan kaynakları yönetiminden süreçle ilgili yapıcı bir geri bildirim talep etseydi, bu durum hem öğrenmeye açık olduğunu gösterir hem de profesyonel bir izlenim bırakırdı. Benzer şekilde, tedarikçi, sunduğu çözümün firmanın ihtiyaçlarına nasıl bir fayda sağlayacağını detaylandıran kişiselleştirilmiş bir mesaj hazırlasaydı, o kapıyı aralamayı başarabilirdi.
İş dünyasında yalnızca kendinizi ifade etmek değil, karşınızdaki kişiyi anlamak ve ona uygun bir dil geliştirmek de bir o kadar önemlidir. İyi bir iletişim, yalnızca bir mesajı iletmek değil, mesajın nasıl algılanacağını öngörebilmektir. İnsanlar, samimi ve anlamlı hikayelere her zaman daha duyarlıdır. Örneğin, bir iş başvurusunda geçmişteki bir zorluğu ve bu zorluktan nasıl başarıyla çıkıldığını içtenlikle paylaşmak, başvuru sahibini diğerlerinden ayırabilir.
Enerjinizi etkili bir iletişim aracı haline getirmenin yolu, onu strateji, empati ve samimiyetle harmanlamaktan geçer. Böylelikle hem kendinizi ifade etme şansı yakalar hem de karşınızdaki kişinin ihtiyaçlarına dokunabilirsiniz.
Unutmayın, güçlü mesajlar yalnızca karşınızdakini ikna eden değil, onun duygularına ulaşan mesajlardır. Bu, hem profesyonel hem de kişisel yaşamda başarının kapısını açan en önemli anahtardır. Ve başarı detaylarda gizlidir
Bir yanıt yazın