Sahil Kasabasında Huzur Arayışı: Hayaller ve Gerçekler

Büyük şehir insanının malum sendromları vardır, özellikle de beyaz yakalı çalışanların. Ah, beyaz yakalı… Şehrin trafiğinden şikâyet eder, işyerinin stresinden yakınır ama elinde kahvesiyle işe koşmaktan da içten içe zevk alır. Hep bir sahil kasabasına taşınıp huzur bulma, minik bir kafe açarak mutluluğu yakalama hayalleri kurulur.

Tebdil-i mekânda ferahlık vardır elbet, ancak bu tür karar ve değişimlerin her zaman beklenen faydayı sağlamayabileceği de bir gerçek. Mevcut durumu tolere ettiğimizde “işte bu” diyebiliriz, ama bu bir kâr-zarar meselesi. Kazanacaklarımızı ve kaybedeceklerimizi iyi hesaplamak gerek. Hayattan beklentilerini bilerek karar verenler ise kazandıkları zafer duygusuyla “iyi ki” demeye devam edecektir.

Bu tip kararlarda hep büyük meseleler düşünülür; “Ne iş yapacaksın? Girişimci mi olacaksın? Çocuğun varsa nerede okuyacak? Sağlıkla ilgili meseleler nasıl çözülecek?” gibi.

Peki ya geçmişten gelen alışkanlıklar? Onlardan vazgeçmek o kadar kolay mı?

Geçen hafta Urla’ya birkaç günlüğüne gittiğimiz seyahatte bunu anlamak istedim. Tatilde kafasıyla anlamak zor elbet, ama kararımı vermiştim, alıcı gözle bakacaktım. Hayalimde böyle küçük bir yere taşınma düşüncesi hiç olmadı. Ancak son dönemde o kadar çok duyuyorum ki yurtiçi veya yurtdışı göç hikayelerini… “Ben de bir Ege sahil kasabasında gerçekten mutlu olabilir miyim?” diye sorguladım kendimi.

Öncelikle, çok keyifli bir tatildi, onu baştan belirteyim. Zamanın yavaşladığı ve huzuru… Kahvemi bağlara karşı yudumlarken aldığım keyif, bahçede oynayan oğlumun yüzündeki mutluluk… Bunlar, tatil için doğru yerde olduğumu gösteriyordu.

Küçük yerleşkelerde zaman büyük şehirden çok daha yavaş akıyor, orası kesin. Evden işe gitmek için uykudan feragat edilen saatleri ve işten eve dönerken trafikte kaybedilen saatleri hayata geri kazanacaksınız. Esas kritik konu, bolca olan bu vakti nasıl değerlendireceğiniz. Sosyal yaşamınız nasıl? Hobileriniz neler? Hayatın içinde motivasyon kaynaklarınız neler? Mevcut durumda neleri yapamıyordunuz da orada yapmayı hayal ediyorsunuz? Bu vakti doldururken kendinize soracağınız sorular bunlar olmalı. Sosyal bir karakter misiniz? Geçmişten gelen bağlantılarınızla aktif görüşen biri misiniz? Hayat burada yeniden ve farklı şekilde başlayacak. Yeni simalar olacak ve artık kurumsalda sizinle benzer kökenli karakterlerle dolu bir yerde değil, başka bir diyarda olacaksınız. Daha keyif alabileceğiniz insanlar da karşınıza çıkacak, bu biraz da seçeceğiniz yerleşke ile ilgili. Kendinize daha yakın bulduğunuz bir çevre ile de iç içe olabilirsiniz.

Hobileriniz, sinema, tiyatro, konser gibi etkinliklere katılma isteğiniz bugüne kadar bildiğiniz biçimin biraz dışına çıkacak. Hobiyi her yerde yürütmek mümkün, sadece alışkanlıklar var. Gittiğiniz atölyeler, kurumlar… Onların yeri değişecek belki de gittiğiniz yere siz bunları götüreceksiniz. Sinemaya, konsere gitmek bir sahil kasabasında da imkânsız değil, ancak bunun için şehrin merkezine ya da yakındaki büyük şehre gitmek gerekebilir. Kazanacağınız vakti nasıl değerlendireceğinizi önceden iyi düşünün, çünkü sadece kitap okumak ve film izlemek bile bir süre sonra motive edici olmayabilir.

Gelelim bizim seyahatte deneyimlediklerimize. Mesela günün yorgunluğundan yemek yapmak istemeyiz ve dışarıdan sipariş veririz, değil mi? Bizim de bu tatilde bir gün mangal yapma planımız varken yağmur yağdı, şartlar el vermedi, misafirlerimiz de vardı ve dışarıdan bir şeyler sipariş etmek istedik. Sanırım üç saate yakın sürdü bir yeri bulmamız ve bize ulaştırmaları.

Bir sabah uyandık ve spontone şekilde ismini duyduğumuz bir mekânda kahvaltı etmek istedik. Vardık ki o gün açmamışlar kafeyi. Etrafta bulduğumuz sadece bir mekân vardı. Özellikle sahil bölgeleri yazın nasıl da çekici gelir, değil mi? Ancak bilin ki kışın soğuğunda pek kimse olmuyor oralarda. Birkaç gün için tam bir kafa dinleme yeri iken, uzun vade için terk edilmiş şehir gibiydi benim için.

Bir de restoran vardı gitmek istediğimiz, son güne kalmıştı. Hemen rezervasyon yaptıralım dedik, o da pazartesi günleri kapalıymış. İnsanların hayatlarında daha rahat, inzivaya çekildiği bir yer aslında bu bölgeler. Örneğin, evde süt kalmadı ya da bebeğin bezleri bitti. Mutlaka ki vardır bir çözümü, ama alıştığımız gibi iki adımda markete gitmek ya da online sipariş vermek gibi kolaylıklar olmayabiliyor. Hizmetler alıştığımız gibi 7/24 değil, bilesin.

Bunların bir yaşamın içinde olmayışını normal dışı bulmuyorum. Ancak bu tip kararlarda değişim için hazır olmak, gittiğimiz yere alışmak için zamana ihtiyacımız olacağını bilmek önemli. Yoksa elde kahveyle olan büyük şehir şikayetleri, bu defa bir kasaba için başa gelebilir.

Ben henüz şehrin enerjisinden, etkinliklerinden, sosyalliğinden motive olanlardanım. Yaşadığım mahallenin sakin oluşu ve şehrin hareketliliğine iki adım mesafede oluşu da sanırım beni tamamlıyor.

Hepimiz için huzurlu, mutlu ve üretken olabildiğimiz keyifli yaşam alanları diliyorum.

“Sahil Kasabasında Huzur Arayışı: Hayaller ve Gerçekler” için 2 yanıt

  1. Ipek avatarı
    Ipek

    Yeniden yazilarini okumak ne guzel bir mutluluk 😊 gercekten dusunmeye iten cok basarili ve icten bir yazi. Tebrik ederim

    1. Elif Başlak avatarı
      Elif Başlak

      Bunu duymak çok kıymetli, teşekkür ederim. Ben de yazarken çok özlediğimi fark ettim. 🙂

Ipek için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir